Ege'nin Karşı Yakası: Khalkidiki
- gunoral
- 6 Eyl 2023
- 6 dakikada okunur
Ege Denizi iki karşı kıyısında yüzyıllardır bir arada yaşamış iki farklı toplumun savaşlar ve gözyaşı ile hüzünlü, benzer mutfak, dil ve kültür öğeleriyle dramatik, iki tarafın core milliyetçilerinin saçmalıklarıyla trajikomik bir birlikteliği var. Bununla birlikte Yunanistan, tıpkı Bulgaristan gibi çok keyifli rotaları, plajlarının güzelliği, kişisel olarak çok beğendiğim mutfağı ve son zamanlarda fiyatları ile en sevdiğimiz destinasyonlardan biri.

Daha önce Atina ve birkaç farklı adasını ziyaret ettiğimiz Yunanistan’da bu kez daha uzun zaman geçirip bir yol hikayesi yaratmak, biraz da bebekle seyahat konusunda kendimizi geliştirmek için Khalkidiki bölgesinde bulunan Sani Beach’de bir tatil planladık. İstanbul’da yaşadığımızdan Yunanistan hemen yanıbaşımızda, araçla kolayca gidip gelinebilecek bir yer olarak düşünüyorduk. Bu yazıda belirteceğim bazı ayrıntılar nedeniyle tatilimiz bir yandan keyifli ve sakin diğer yandan da eziyetli geçti.
Öncelikle bu kez sağlam bir planlama yapamadık. Ailemizin plancısı Sedef iş yoğunluğu ve 11 aylık bebeğimiz Bora’nın bakımı nedeniyle bu konuya kendini veremedi. Ben de plansız bir gezgin olduğumdan açıkçası geniş kapsamlı düşünmek aklıma bile gelmedi. Neleri düşünmek gerekirmiş, neleri planlamalıymışız bir sıralayalım:
Yol: Yol birkaç alternatifli olduğundan en iyi rotayı önceden belirlemek gerekiyor. Biz direkt olarak bir telefonun harita uygulamasını kullandık, sonra yolun bir yerinde bir şekilde yol şaşınca yolumuz çok uzadı. Bir de bu harita uygulaması Khalkidiki’ye yaklaşırken bizi tarlaların arasından dolambaçlı ve dar köy yollarından getirdi, arka koltukta oturan Sedef bundan çok rahatsız oldu.

Günlük Geziler: Bizim tatillerimizin esas keyif alanı günlük gezilerle etraftaki görülecek yerlerin görülmesi ve en iyi restoranların keşfedilerek iyi yemek yenmesidir. Bu kez daha önceki Yunanistan ziyaretlerimiz nedeniyle bu konuda rahat davrandık, bölgesel tatları keşfetme konusunda eksik kaldık.

Otelde yeme-içme: Gezilerimizde kendi mutfağı olan odalarda kalmayı ve en az bir öğünü kaldığımız odada kendimiz hazırlamayı tercih ederiz. Bu sefer aldığımız ürünleri düzgün planlamadığımızdan artan ve geride bıraktığımız ürünler oldu. Bölgede bulunan Lidl'dan yaptığımız alışverişin en güzel ürünleri 3,5 €'ya aldığımız beyaz şaraplar ve sakızı-çikolatalı granola oldu. Bundan birkaç paket daha alsaymışız keşke.
Beach: Plaja sabah 10 gibi ulaşmak gerek. Biz Bora’nın uyku döngüsü nedeniyle 11’den sonra gittik ve sudan çok uzakta yerde zar zor şezlong bulduk. Haftaiçi olmasına rağmen çok miktarda yere önceden rezervasyon yapıldığını gördük. Bunlarla birlikte plajda dolaşan donut benzeri içi çikolatalı bir hamur işi ürün aldık, muhteşem değildi ama frappe ile iyi gidiyor.

Restoran: Aslında bu konuda anlık bulduğumuz restoranların hepsinden memnun kaldık. Yediğimiz her şey çok güzeldi. Ancak bir kere 10 km yol gidip ulaştığımız bir restoran akşam çok yoğun olacağımızdan mutfağı kapadık (saat 17:00’de) deyip bizi geri gönderince canımız çok sıkıldı. Her durumda rezervasyon konusuna bakmakta fayda var. Restoran olarak Kassandreia kasabası yolu üzerindeki Metoxi'yi muhteşem manzarası nedeniyle tavsiye edebiliriz. Yediğimiz en iyi yemekler ise Selanik'te ve Sani Marina'daydı.

Şimdi yolculuğun hikayesine bir bakalım:
Evimiz İstanbul Kadıköy’de, buradan kalacağımız otele yolu toplam 7 saat 40 dakika civarı gösteren harita uygulamasıyla sabah 7:40 gibi yola çıktık. Hedefimiz Tekirdağ üzerinden İpsala’ya oradan da Sani Beach’e öğleden sonra saatlerinde varıp ilk gün yorgunluğunu havuz kenarında atmaktı. TEM otoyolundan bir yerlerde Tekirdağ tarafında geçmemiz gerekiyorken ya ben geçişi atladım, ya da haritada baştan yanlış seçtim, bir şekilde kendimizi Edirne’ye doğru ilerlerken bulduk. Edirne’nin içinden şöyle bir geçip Selimiye’yi gelecek gezimize not ettikten sonra Pazarkule sınır kapısına ulaştık. Sıradaki toplam 6-7 aracın arkasında yerimizi aldık ve yarım saat geçmeden Yunanistan’a ulaştık. Yunanistan’da otoyol iki şeritli ama fazla kalabalık değil. Arada sürati 90’lara düşüren virajlar olsa da 130km ortalama süratle ilerlemek mümkün. Otoyolun can sıkıcı tarafı toplam 4 defa para ödemek için durmamız oldu. Yol boyunca birçok yerde otoban gişeleri var, durup para ödemek gerekiyor. Pazarkule’den Khalkidiki’ye toplam 5,60€ yol parası ödedik. Yol parası bence makul, ancak her bir duruşumuz bize zaman olarak yansıdı. Başlangıçtaki yol yanlışlığı ve zorunlu molalarımızı (bebekle çok mola gerekiyor) da verince yol 7 saat 40 dakika yerine 10 saat 30 dakika sürdü. Üstelik yolun son bir saati tarlalar arasında dolambaçlı daracık yollarda yorucu şekilde geçti.
Sonunda kalacağımız yere ulaştık. Sani Polyastron Hotel, geniş bir bahçe etrafındaki villalar ve iki adet apart daire binasından oluşuyor. Kendine ait küçük bir havuzu ve bir çocuk havuzu var. Villalar alt katı oturma odası üst katı yatak odası şeklinde çok şirin ve rahat görünüyor. Biz apart dairemize yerleştik. Kaldığımız sürece birkaç kez değişen komşularımızdan pek gürültü duymadık. Bora’yı yıkayıp yatırdıktan sonra birer salata ve bira söyledik ve balkonumuzda keyif yapalım dedik. Bu esnada sivrisinek sürpriziyle karşılaştık. Anlaşılan Yunanistan’da doğal yaşamı korumak amacıyla sivrisinek için ilaçlama yapılmıyor. Balkonda fazla duramadan akşam sefamızı içeriye taşıdık. Bölgede çok sayıda lüks hotel, villa tipi konaklama kümeleri ve yerel halkın kiraladığı evler var. Konaklama konusunda alternatifi bol ve keyifli bir bölge.

Ulaşım
Bölgede toplu taşıma yok denecek kadar az. Biz araçla gittiğimizden bu konuda bir ihtiyacımız olmadı. Araç park yerleri ücretsiz. Marina gibi spesifik yerlerde park yeri ücreti var ve çok yüksek.
Plaj
Yunanistan, plajları bizim gibi hoyratça kullanıp anayasaya aykırı şekilde birilerine kiraya vermeyi kabullenmeyen bir ülke. Bu nedenle çok sayıda güzel plajı var ve başka yerlerdekinin aksine halk plajları çok kirli değil. Plaj tesisleri de abartı olmayan fiyatları ile gayet kullanılır. Biz bir gün Sani Beach’e gittik, iki şezlong ve şemsiye için 10€, içtiklerimiz için 9€ ödedik. Sani Beach, Khalkidiki’nin en alttaki yarımadasının güneyinde yer alıyor. Bu bölgede aslında çok sayıda güzel plaj var. Bunlardan özellikle Sani Beach yavaş derinleşen kum plajı ile küçük çocuklu aileler için ideal. Ayrıca yemek için uğradığımız Siviri de restoranları cafeleri ve çabuk derinleşen plajı ile gençler için ideal denebilir. Bu bölgeye araçla gelip etraftaki farklı plajları denemek gerek.
Yeme-İçme
Siviri’de bulunan Sto Kima, denize sıfır çok şirin bir deniz ürünleri restoranı, burada hem fiyatlar çok uygun, hem porsiyonlar çok büyük, hem de personel çok iyi. Yemek sonrası dondurma ve karpuz ikramı da çok inceydi. Fazla sayıda sipariş vermemek gerek, bitmiyor.
Sani Marina yaklaşık 50 teknelik kapasitesi ile küçük bir marina. Marina içerisinde çeşitli restoran ve cafeler var. Fiyatları makul değerlerin biraz üzerinde olsa da yemeklerin çok çok iyi olduğunu söylemeliyim. Biz bir gün Vosporos Grill House’da gyro ve kabak graten yedik. İkisi de çok iyiydi. Diğer gün hemen yanındaki Psaroyannos’da yediğimiz levrek keviche ve deniz ürünlü kabak çiçeği dolması ise muhteşemdi. Burayı kesinlikle tavsiye ederim.

Ayrıca Google puanı yüksek bir yer olan Metoxi Restaurant (yukarıda bahsettiğim kapısından döndüğümüz yer, iki gün sonra tekrar gittik) var ama yemeklerinin o kadar iyi olmadığını söylemeliyim. Burada trüf mantarlı risotto, Yunan köftesi (soutzoukakia-sucuk gibi söyleniyor) ve Grek Salata aldık, sadece risotto biraz iyiydi.
Selanik gezimizde yolda yürürken bulduğumuz The Rogua’da yediğimiz soutzoukakia bu gezimizin en iyi lezzetlerindendi. Ayrıca mantarlı tavuk sote aldık, ancak çok memnun kalmadık.
Bu gezinin başka bir kazancı Mythos’un dışında yeni bir bira keşifleri oldu. Mythos gibi marketlerde de rahatlıkla bulunan FIX ve sadece Sani Marina’da rastladığımız Nympho tam bizim ağız tadımıza uygun (içimi kolay lager) biralar. Bunun dışında iki ayrı beyaz şarap denedik, ikisi de ilgimizi pek çekmedi.

Selanik
Bölgeye gelmemizin amaçlarından biri Atatürk’ün doğduğu evi görmek için Selanik’i ziyaret etmekti. Ev, Selanik’in eski mahallelerinden birinde, Türkiye Konsolosluğu’nun arka tarafında şirin bir sokakta yer alıyor. Elbette çok sayıda Türk tarafından ziyaret ediliyor, bunun yanında yabancı ziyaretçiler de dikkat çekiyor. Ev içerisinde odalarda çeşitli video ve ses gösterileri, Atatürk ve Zübeyde Hanım’ın balmumu heykelleri, her katta evin o katının planı ve 19.yy’da kullanılmış çeşitli eşyalar var. Evin bahçesinde Ali Rıza Bey tarafından dikilmiş olan ve Ata’mızın çocukken altında oyunlar oynamış olduğu bir nar ağacı var. Bu anlamlı yerin ziyaret edilmesini öneririm.


Selanik’in İzmir’e çok benzemesi gibi bir yorumu çok duydum, ama gördüklerim bunu desteklemiyor. Belki eski zamanlarda öyledir ama şu an Selanik’te kordon İzmir’deki ile pek ilgisi yok gibi. Biz gittiğimizde hava çok sıcaktı, belki yeterince gezememişizdir. Kentin merkezindeki Aristo Meydanı ve çevresindeki sokaklarda bulunan çarşı, dükkan ve restoranlar ilgi merkezi. Ancak araç park yeri çok büyük bir sıkıntı. Mavi çizgili park alanları şehrin sakinlerine ayrılmış durumda. Misafir olarak gelenler daha az sayıdaki beyaz çizgili park yerlerini ya da paralı park yerlerini kullanmak zorunda. Aslında özellikle sahil beldelerimiz için örnek bir uygulama.
Biz bebeğin uyku düzenini karıştırmamak adına Selanik’te çok zaman geçiremedik, bu şehirde bir gece kalıp iyice gezmek iyi olur diye düşünüyorum.


Sorunlar
Yunanistan genelinde yolların kötü olduğunu söyleyebilirim. Özellikle otoyolda sürekli gişelerde durma gereksinimi yolu kısaltacak olan otoyolun ruhuna aykırı. Otoyoldan gitmemek daha mantıklı, ki biz de dönüş yolunda bir süre bu şekilde ilerledik. Sonra yine otoyola girdik. Çevredeki şehirler de görülesi yerler ama İtalyan kasabaları gibi meydanlar kiliseler beklememek gerek. Bazı küçük ayrıntılar yürek burkuyor: Yeni Foça, Yeni Mudanya gibi yer isimleri mesela. Nea Poteidaia da Bozcaada’dan göçen Yunanlıların kurduğu bir yerleşim yeri. Bu iki komşu toplum ne yazık ki çok savaşlar geçirmiş, iki taraf da diğerini kıyıma uğratmış, sonuçta bir denizin iki kıyısında aynı hayatlar başka isimlerle yaşanır olmuş.
Bu gezinin en önemli sıkıntısı ise İpsala sınır kapısı. Biz Türkiye’ye giriş için 2 saat bekledik. Yunanistan’a geçişte ise 4-6 saatler söz konusu. Bu konuya bir çözüm bulunur mu bilinmez, bizim Yunanistan’a geçerken kullandığımız daha kuzeydeki Pazarkule sınır kapısı çok daha ferahtı. Yolunuzu uzatın ama İpsala’dan uzak durun.
Comments